Ana içeriğe atla

huzur içinde uyu ŞANS'ım ...

Bazı insanlar kendi türlerinin dışındaki varlıklarla iletişim kuramaz. Hatta o insanlar çoğu zaman insan ilişkilerinde de problemler yaşarlar diye düşünürüm. Ben neyse ki o insanlardan olmadım.
Çocukken muhabbet kuşlarım Maviş ve Cici, japon balıklarım, civcivlerim, geçici bir süre bizde kalan kocaman bir kaplumbağam, hatta Sunay Akın'ın Ayçöreği ve Denizyıldızı kitabındaki Anne Frank'ın Hatıra Defteri ile ilgili hikayesini okuduktan sonra "Kitty" adını koyduğum bir salyangozum bile olmuştu. Hepsi benim için çok değerliydi. Ama sevgi anılarla büyür ya.. dile kolay 15 yıl.. kedim Şans'ın benim kalbimde bambaşka bir yeri var ve hep olacak.
Şans, 1997 yılında, ben 11 yaşındayken, Bostanlı Köfteci Remzi'de yemek yediğimiz bir akşam yaklaşmıştı masamıza. Henüz 2 ay önce doğmuş, koca yeşil gözlerini bana dikmiş, güzel güzel miyavlıyordu. Onu görür görmez anneme döndüm, "Anne..." daha cümleme devam edemeden cevap geldi, "Kesinlikle olmaz!"
Oldu ama. Sofrada o akşam iyi ki bulunan kedi sever teyzem, anneannem, merhum dayım, hepsi birden "Ama çok güzeeel.." dediklerinden olsa gerek. O kadar mutlu olmuştum ki, eve dönerken onu kucağıma aldığımda ellerim titriyordu. 
Şanslı bir kedi olduğu, bize ezan okunurken geldiği, uğur getireceği temenni edildiği için ailece adının "Şans" olmasına karar verdik.
O günden sonra Şans benim en yakın arkadaşım oldu. Büyüme sancılarımda, ergenlik buhranlarımda, kalp kırıklıklarımda, göz yaşlarımda, hatta karın ağrılarımda hemen yanıma zıplar, burnunu burnuma sürter, karnıma oturur ve hiçbir şeyin o gözyaşlarına değmeyeceğini anlatmaya çalışırdı. Ben anlardım. O ailemizin bir üyesi ve benim kardeşimdi. Bu 15 yıl boyunca o bizden insanlığı, ben ondan kediliği öğrendim. Birbirimize benzedik kısacası. Laftan anlayan, "diyalog kurabileceğiniz" farklı tonlamalarla cevap veren, hatta kapı kulpuna zıplayıp kapıyı açarak zamanında beni şoke etmiş bir zekaya sahipti. Huzurluydu ve huzur verirdi. 
Elbette bir gün gideceğini biliyordum. Hepimiz gideceğiz, herhangi bir kaçış yolu yok. Ama yine de böyle şeyleri düşünerek yaşamak istemez kimse. Barselona dönüşü Mart ayında İzmir'e uğradığımda hiç olmadığı kadar üzerime düştüğünü fark ettim. Bensiz uyumuyordu. Kapımı açmazsam, önünde miyavlayarak diretiyordu. İyi ki her gece onunla uyumuşum, herhalde hissediyordu. Artık yaşlanmıştı, kedilerin ortalama 15-17 yıl yaşadığını, herhangi bir sağlık sorunu olmazsa 21 yaşına kadar yaşayanlar olduğunu biliyordum. Zamanın yaklaştığını da.. Hatta bu yazın son yazımız olacağını da.. Haziran doğumluydu. Bu yıl 15 yaşını bitirip 16'ya basacaktı. Ama yetişemedi. Ve ben de ona yetişemedim. İstanbul'da tez, jüri, mezuniyet işlemleri ile cebelleşirken, ilk başta "Olmaz" diyen ama sonra bu güzel kediye benden fazla bağlanan Anneciğim, bana bir şey hissettirmeden onu tedavi ettirmeye uğraşıyormuş. Şans, 20 Mayıs'ta savaşmaktan vazgeçmiş. Dayımla aynı günde.
İzmir'e temelli dönüş yaptığım gün, yani 3 gün önce, havaalanında beni karşılamaya gelen Burak fısıldadı kulağıma biz eve yaklaşırken. Herkes benden saklamıştı. Annem ona bahçemizde küçük, güzel bir mezar hazırlamış, üzerine çiçekler dikmiş. Yanından her geçişimde içimden onunla konuşuyorum. Fotoğrafının üzerinde parmaklarım gezinirken gerçekten onu okşuyormuş gibi hissediyorum. Sanki diğer odada, ya da bahçede dolaşmaya çıkmış gibi. Sanki yine musluğa zıplayıp açmam için bana seslenecek ve su içecekmiş gibi.
Huzurlu ve mutlu bir yaşamı olduğunu düşünüyorum. Onu çok sevdik, o da bizi. Ben onun gözlerindeki bilgelikten hep ders aldım. Şöyle bir gerinip esnediğinde, yanımdan geçerken bacağıma yaslandığında, ben ders çalışırken kucağıma zıplayıp kaygısızca uyuduğunda, insani koşuşturmaların, streslerin, kızgınlıkların, yorgunlukların anlamsızlığını sorguladım. Olayları fazla büyütmemeye çalıştım. Temelinde her şey sevgi içindi. Sevmek ve sevilmek için yaşıyorduk. Daha çok sevilmek, takdir edilmek için çalışıyorduk. Aradaki her şey teferruattı. 
Bugüne kadarki hayatımın yarısından fazlasında yanımda olduğun için sana çok teşekkür ederim.
Huzur içinde uyu ve huzurun hep bizimle olsun Şans'ım.
Seni çok seviyorum.

Dalya 27/06/2012

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarık

Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi.  Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor.  Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül.  Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum.  Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum:   Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum.  Ama bir süre.   Çünkü benden iyi oyuncular var.  Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy

Bir hiç olmamaya dair.

Kibir, özgüveni değil, özgüven yokluğunu işaret eder. Dolayısıyla kibirli olmayın ve kibirli olmakla övünmeyin. En önemlisi, kibirli olmakla övünen insanlardan uzak durun. Başkalarından el alan, güç devşiren, üstüne bu emanet güçle başkalarını ezen insanlar, sırtlarındaki o el çekilince bir "hiç" olduklarını hatırlayıp depresyona sürüklenirler. Kibir sıklıkla bu sert düşüşün gelişini görmeyi engeller. Dolayısıyla, güç devşireceğinize, bir hiç olmamaya özen gösterin. Gözle görünür ve kalıcı değişimler geçirmemiş, sözleri ve eylemleri tutarsız, sizde tam olarak güven hissi uyandırmayan insanlara - sevgililere, arkadaşlara "ikinci şans" vermeyin. Zamanınız değerli ve kimseye ikinci şans borcunuz yok.  Bir insan en yakınındaki beş kişinin ortalamasıdır. Dolayısıyla, o beş kişiyi çok iyi seçmelisiniz. Özgüven sorunu ya da narsistik yaralanması olan adamlar, hayatlarındaki kadının kendinden daha başarılı, daha güzel, daha eğitimli, daha zeki olmasını, daha çok para kazanm

Philophobia

Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.  Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.  Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu. Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu. Çünkü bunu daha önce yapmıştı. Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.  Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı. Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti. Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir,  mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.  Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu. Bu yüzden sevmemeliydi onu. Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.  Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini. Ne olurdu sevmeseydi onu?  Artık sevilmediği için üzülürdü elbet. Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanıl