2 gün ağaçların altında bir çadırda yaşadım. Evet, düşündüğüm üzere titiz ve konformistim. Ama başardım! :) Doğayla iç içe olmak (böceklere rağmen) insana müthiş huzur veriyor. Oksijeni hissettim. ZAMANIN YAVAŞ AKTIĞINI HİSSETTİM. Evet! Sanki ömür uzuyormuş gibi bir his... Ağaçların gölgesinde uykunun keyfini tattım, belki çocukluğumdaki piknik zamanlarından beri hissetmemiştim. Göçebe hayat, beğendiğin ağacın altına kurulma özgürlüğü, hepimizi cebinden çıkaracak kadar yaşlı, koca gövdeli ulu çam, saksağanlar, cırcırböcekleri, çalışkan karıncalar, sincaplar... Deniz tuzu, yaz rüzgarı, aileler, sezonluk kocaman çadırlar, karavanlar. Böyle de bir hayat var. Bohem, özgür... Şimdi çadırımızı alıp, Türkiye'nin çeşitli yerlerine gidip kurulmak istiyorum! Tatil sen ne güzel şeysin!
Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi. Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor. Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül. Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum. Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum: Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum. Ama bir süre. Çünkü benden iyi oyuncular var. Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy
Yorumlar