Ana içeriğe atla

21. yy Türkiye'si "Aileyi Mutlu Etme" Kriterleri


  • Aileyi saymak, sevmek, sözlerini dinlemek: mümkünse dediklerini hiç sorgulamadan yap ve onları şımart (bunca yaşına kadar onlar seni şımarttı, değil mi ama?)
  • Ev işlerinde yardımcı olmak: ya da yardımcı tutmak.
  • Maaşını biriktirmek: kendi geleceğin için, mümkünse hiç harcaman olmasın. hem de hiç.
  • Başarılı olmak: çok çalış, başarılı ol, ilk başarısızlıkta seni yerin dibine sokar, bir yıl da bundan konuşurlar maazallah.
  • Aile fertlerinin kişisel sorunlarını çözmek: hepsi senin daha fazla sevgi göstermen gerektiğinden. gerekirse sen terapiste git ve kişiliğini baştan yapılandır. onlar gidemezler, sonuçta onlar deli değiller.
  • Münasip bir aday bulmak: onların uygun bulduğu "çatı damat adayı"nı sevmen gerekecek, ama sakın öveyim deme! her zaman elinden kaçıp gidivereceğin korkusunu salmalısın adamın yüreğine. kalpten gitsin erkenden ya da seni boşasın, sen gene aileye kal. emin ol turşunu kuracaklar bebeğim, sorry.
  • Sevgili mi o da ne: aman diyim. hele münasipliğin ucundan kıyısından geçmeyen bir adamla çık bakalım karşılarına. çık bakalım, ne oluyor...
  • Karşı gelmemek: bir aile büyüğü aptalca bir fikir beyan ediyor bile olsa, cümlesini kesmeyecek, karşı gelmeyecek, büyüklük taslamayacaksın. senin kendine ait "farklı" fikirlerin olabileceği fikrine karşı alerjileri vardır.
  • İlgisiz olmamak:  "Ne düşünüyorsun?" sorusuna vereceğin cevap "hiç"; "Günün nasıl geçti?" sorusuna vereceğin cevap "iyi" olacak. ötesi ortamı karıştırır, fakat sağdan sağdan gelen "ilgisiz" yaftasına hazırlıklı ol yine de. ayrıca komşunun kaynının nerede tatil yaptığı gibi birkaç gereksiz şeyi bilmezsen eğer, kesinlikle "eve karşı ilgisiz" diye yaftalanırsın, demedi deme. 
  • Gerilimini yansıtmamak: özel hayatın, iş hayatın ya da arkadaş hayatınla ilgili herhangi bir gerilimi sakın eve yansıtma! bir kaş gözden anlayacakları gibi, sonuna kadar didiklerler. sonunda da ya adamı bıraktırırlar ya da işi!
  • Sofraya saygı göstermek: yemek sofrası ailede çok önemlidir. bütün önemli konuların konuşulduğu alandır yemek sofrası. hep İtalyan ailelerinden örnek verilir. mevzunun %80'i sen olsan da, ve hatta bu mevzular haftanın 5 günü konuşuluyor olsa da, gıkını çıkarmadan, başınla tasdikleyerek dinleyeceksin.
  • Evin kurallarına uymak: evin kuralları var, bu kurallara uy. sakın ayrı eve çıkmaktan konu açma, hayatın cehenneme dönebilir! sakın dedim bak, o evden ya gelinlikle çıkarsın, ya da...
  • Anlayışlı olduklarını hissettirmek: sen kavga gürültü elde ettiğin bütün o özgürlükleri düşünürken (hıdrellezde ateşten atlama, hava karardıktan sonra eve gelme, daha ilerleyen yıllarda arkadaşında kalma vs.) "bizim kadar anlayışlı aile zor bulursun" nidalarına hazırlıklı ol.
  • Sürprizler yapmak: bu yaşına kadar aileni çok iyi tanıdığını düşünme sakın! insanlar, olaylar zamanla değişir, sürprizlere hazır ol! hatta onlara da sürprizler yap!
  • Yeni gündem konuları açmak: derin bir nefes alıp üçe kadar saymadan yeni bir gündem konusu açma, naçizane önerim.
  • En iyi dostumuz Passiflora: kafan atınca işe güce konsantre ol, mesaiye kal, bir şeyler yap. sabah bir doz passiflora almayı unutma!


    Bu 17 kriteri yaptın yaptın, aksi halde...
    Herkesin memnuniyetsiz olduğu bu çağda birini tutsan, öteki kaçıyor. Onca artı puan bir tek eksiyle silinebiliyor. Kimse mutlu olmuyor, olamıyor. O yüzden ne yazık ki, geçici mutluluklar diliyorum sana, bana, herkese.

    Mutlu olmak bu kadar zor olmamalı...

    Yorumlar

    denizatı dedi ki…
    Ha ha ha bana gençlik günlerimi hatırlattı ve şimdiki pek uymasa da kızımın durumunu ama o sabah ki sakinleştiricilere anne olduğunda da devam ediliyor nedense :))) yollar yılları yıllar rolleri roller korkuları çoğalttığı için olsa gerek mi? Ama korkunun ecele faydası yok .Hani aşağısı sakal yukarısı bıyık denir ya o misal :)

    Bu blogdaki popüler yayınlar

    Yarık

    Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi.  Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor.  Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül.  Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum.  Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum:   Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum.  Ama bir süre.   Çünkü benden iyi oyuncular var.  Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy

    Bir hiç olmamaya dair.

    Kibir, özgüveni değil, özgüven yokluğunu işaret eder. Dolayısıyla kibirli olmayın ve kibirli olmakla övünmeyin. En önemlisi, kibirli olmakla övünen insanlardan uzak durun. Başkalarından el alan, güç devşiren, üstüne bu emanet güçle başkalarını ezen insanlar, sırtlarındaki o el çekilince bir "hiç" olduklarını hatırlayıp depresyona sürüklenirler. Kibir sıklıkla bu sert düşüşün gelişini görmeyi engeller. Dolayısıyla, güç devşireceğinize, bir hiç olmamaya özen gösterin. Gözle görünür ve kalıcı değişimler geçirmemiş, sözleri ve eylemleri tutarsız, sizde tam olarak güven hissi uyandırmayan insanlara - sevgililere, arkadaşlara "ikinci şans" vermeyin. Zamanınız değerli ve kimseye ikinci şans borcunuz yok.  Bir insan en yakınındaki beş kişinin ortalamasıdır. Dolayısıyla, o beş kişiyi çok iyi seçmelisiniz. Özgüven sorunu ya da narsistik yaralanması olan adamlar, hayatlarındaki kadının kendinden daha başarılı, daha güzel, daha eğitimli, daha zeki olmasını, daha çok para kazanm

    Philophobia

    Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.  Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.  Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu. Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu. Çünkü bunu daha önce yapmıştı. Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.  Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı. Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti. Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir,  mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.  Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu. Bu yüzden sevmemeliydi onu. Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.  Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini. Ne olurdu sevmeseydi onu?  Artık sevilmediği için üzülürdü elbet. Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanıl