Ana içeriğe atla

Bir Çürük Hikaye

Geçmiş zaman. Kış. Gata Tıp Fakültesi Hastanesi. Çürük raporu için heyet sırası. Kadın için oldukça ilginç bir tecrübe. Ne çok insan var. Askere gitmemek için ne çok teferruat, eziyet. Yabancı hissediyor, daha sıkı tutuyor adamın elini. Geniş bir koridorda kümelenmiş erkek yığınları var. Bir de o kalabalıkla tezat oluşturacak azlıkta sandalyeler. Şaşkınlıkla fark ediyor kadın iki sandalye boş. İki sıra halinde üçlü koltuklar, önde iki adam, arkada iki kadın oturuyor. Neden sonra fark ediyor yeniden, kalabalık erkek grupları onlara bakıp fısıldaşıyor. Güzeller, çok alımlılar. Dördü birden. Çok rahatsız oluyor kadın bu izole edilmişlikten. "Hadi oturalım şuraya," diyor adama. Rahatsız oluyor adam, "Duralım işte burada." diyor. O kalabalık erkek grubuna girmiyor, yanında kadın var çünkü, arada kalıyor. Arada kalan birçokları gibi...  Kadın ona bakıyor. Anlatamadı galiba.
"Oturuyoruz, dedim." Ve beklemeden ikinci sıraya, kadınların yanına oturuyor. Adam isteksizce peşinden geliyor yanı başında ayakta duruyor, elini tutuyor. Sinirleniyor kadın. Fısıldıyor adama "Oturur musun, LÜTFEN." En sonunda dediğini yapıyor adam. Ama çok rahatsız, inanılmaz rahatsız. Kalabalık erkek grubu artık bu altı kişiye birden bakıyor, fısıldaşıyor. Neden sonra sohbet ediyor kadınla adam, diğer kadın ve adamlarla. "Bizi ne zaman çağıracaklar?" diyor biri, "Sizin ne durum vardı, bizimki malum hahaytt" diyor öteki. Sonunda herkes raporunu alıyor, gergin bekleyiş bitiyor. Neredeyse neşeyle boyunlarına sarılacaklar kadınla adamın. Gözlerinden belli oluyor; onlarla oturmuş, sohbet etmiş, o kalabalık, bunaltıcı insan topluluğunu umursamamış bu iki insan, onları en az çürük raporlarına kavuşmak kadar mutlu ediyor. İyi günler dileyip ayrılıyorlar, o bunaltıcı yerden çıkıyorlar sonunda. Neden sonra günlerden bir gün, soruyor kadın adama, "Yazabilir miyim bu olayı?".
"Adımı verme" diyor, adam. "Peki" diyor kadın. Bir hikaye gibi yazılsın.
Bir başka çürük hikaye gibi...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarık

Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi.  Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor.  Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül.  Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum.  Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum:   Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum.  Ama bir süre.   Çünkü benden iyi oyuncular var.  Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy

Bir hiç olmamaya dair.

Kibir, özgüveni değil, özgüven yokluğunu işaret eder. Dolayısıyla kibirli olmayın ve kibirli olmakla övünmeyin. En önemlisi, kibirli olmakla övünen insanlardan uzak durun. Başkalarından el alan, güç devşiren, üstüne bu emanet güçle başkalarını ezen insanlar, sırtlarındaki o el çekilince bir "hiç" olduklarını hatırlayıp depresyona sürüklenirler. Kibir sıklıkla bu sert düşüşün gelişini görmeyi engeller. Dolayısıyla, güç devşireceğinize, bir hiç olmamaya özen gösterin. Gözle görünür ve kalıcı değişimler geçirmemiş, sözleri ve eylemleri tutarsız, sizde tam olarak güven hissi uyandırmayan insanlara - sevgililere, arkadaşlara "ikinci şans" vermeyin. Zamanınız değerli ve kimseye ikinci şans borcunuz yok.  Bir insan en yakınındaki beş kişinin ortalamasıdır. Dolayısıyla, o beş kişiyi çok iyi seçmelisiniz. Özgüven sorunu ya da narsistik yaralanması olan adamlar, hayatlarındaki kadının kendinden daha başarılı, daha güzel, daha eğitimli, daha zeki olmasını, daha çok para kazanm

Philophobia

Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.  Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.  Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu. Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu. Çünkü bunu daha önce yapmıştı. Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.  Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı. Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti. Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir,  mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.  Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu. Bu yüzden sevmemeliydi onu. Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.  Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini. Ne olurdu sevmeseydi onu?  Artık sevilmediği için üzülürdü elbet. Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanıl