Aslında hepimiz bir miktar deliyiz. Ancak kendimizi toplumdan, sevdiklerimizi de kendimizden korumak için deliliğimizi gizlememiz gerek. Katman katman örteriz üstümüzü; adab-ı muaşeret kuralları, eğitim, estetik/güzellik, tebessüm, sakinlik... Taşkınlığımızı uysallaştırırız. O tuhaf ışıltı görülmesin diye gözlerimizi kaçırırız bazen. Çünkü ancak deliliğimizi gizlersek kabul görebiliriz toplumda. Sadece, -bazen- çok yakınlarımız görebilir onu. Bir sır gibi. Bıçağın keskin yüzünden korkmayanlar. Bizim göstermeyi seçtiklerimiz. Bizi deliliğimize rağmen sevebilenler ömür boyu hayatımızda kalabilirler ancak. Şu hayatta en çok acıttıklarımız da onlar olur aynı zamanda.
Çocukluğumdan beri varlığını bildiğim deliliğim bazen en olmadık anlarda orada olduğunu hatırlatmak istercesine ipleri elimden alır. Bir kukla gibi hissederim o zaman. Neyse ki birkaç saniye sürer bu durum yalnızca. Sonra geri çekilir ve o yarattığı durum her neyse toparlamak için nasıl debelendiğimi keyifle izler. Yani ben öyle hissederim.
Ona yalvarırım bazen. Lütfen, lütfen kontrolü elimden alma. Lütfen beni zor durumda bırakacak o şeyi söyleme. Lütfen aklından geçirme aşağı atlamayı. Ya yapmak istemediğim bir şey söyler ya da yaparsam? Ya kontrolü kaybedersem? Elimden geleni yapıyorum. İyi olmaya çalışıyorum. Bak, hem seni görüyorum. Bir parçamsın ve seni seviyorum. Sen de beni sev, lütfen.
İncecik bir pamuk ipliğine bağlı sanki her şey. Sallanan bir bıçağın altında uzanıp boynumuzu geri atmak gibi. Tam bir teslimiyette olmak gibi. Gündüz düşgören Atshe'lilerin düşmanlarına yaptığı gibi. Hep pasif bir direniş, hep bir belirsizlik hali.
Bizi yargılamadan sevebilen insanlar iyi ki varlar. Çünkü topluma uyumlansak da zaman zaman deliliğimizi göstermek zorundayız.
Çünkü deliliğimizi kimseye göstermezsek aklımızı kaçırırız.
Sevgiler,
Yorumlar