Ana içeriğe atla

Codependency (Karşılıklı Bağımlılık)

Hayatımın şu döneminde codependency, yani "karşılıklı bağımlılık" olmadan ilişkilenmeye çalışıyorum. Kişiye ya da ilişkiye bağımlı olmadan sağlıklı bağlanmaya çalışıyorum yani. Bu pek bildiğim bir alan değil. Bildiklerimi unutup yeniden öğrenmem gereken bir alan. 

Eskiden birbirimize yaslana yaslana dengeli yürümeye çalışırken, şimdi tek başıma yan yana yürümeyi öğreniyorum. Baya sakarca olabiliyor bu durum ve düşüp duruyorum. Ama kalkıyorum da :) Yeterince zaman geçtikçe her şey yerli yerine oturuyor gibi. 

Duygusal dalgalanmalarım, tıpkı okyanustaki dev dalgalar gibi beni alıp bir yerden bir yere sürükleyebiliyor. Tekrar kıyıya çıkmak için debelenirken bir miktar su yutabiliyorum. Bu süreçte boğuluyor gibi hissedebiliyorum. Sanırım denizimi sakinleştirmem gerek. Ama tamamen durgunlaştırmadan. Duygularımız olmadan biz, biz değiliz çünkü.

Ben romantik bir kadınım. İlgi isteyen bir kadınım. İlgi manyağı değilim ama karşıdan beklediğim ve vermeye istekli olduğum ilgi düzeyi oldukça yüksek. Boşlukta olmayı sevmiyorum. Uzun süren belirsizlikleri sevmiyorum. İnanılmaz hızlı bir soğuma ve kaçma isteği uyandırıyor onlar içimde. 

Mono ilişki, poli ilişki, iletişim, iletişimsizlik, ataerki, özgürlük, bağımsızlık, feminizm, aşk, sevgi, şehvet, şefkat... Birçok konuda birçok kavram üzerine düşündüğüm, kurmuş olduğum zihinsel kalıpları yıkıp yeniden inşa ettiğim bir dönemdeyim. Dolayısıyla aklım bir miktar karışıyor. Sonra netleşiyor, sonra yeniden karışıyor. Bir zamanlar Felsefe hocamın söylediği gibi, gerçeklik göz ucuyla görebileceğimiz, baktığımızda kaybolan, uçan kaçan, ve belki de sadece sezebileceğimiz bir şey. 

Ve tam şimdi oldu, artık çok netim dediğim bir zamanda, hoop Hokusai'nin Büyük Dalga'sı beni alıp bir yerden bir yere sürükleyebiliyor. 

Çünkü biz aklımızdan ibaret değiliz. Ve aklımız, her zaman -çoğu zaman- doğruyu ve gerçeği algılayamayabiliyor. 

Bir kayık üzerinde nehirde ilerliyorduk en son. Sanırım denize vardık sonunda. Ama oldukça dalgalı bir denize. Şimdi bir gemi inşa etmek gerekiyor çünkü belli ki bu iş kayıkla olmayacak.

Sevgiyle,

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarık

Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi.  Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor.  Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül.  Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum.  Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum:   Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum.  Ama bir süre.   Çünkü benden iyi oyuncular var.  Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy

Bir hiç olmamaya dair.

Kibir, özgüveni değil, özgüven yokluğunu işaret eder. Dolayısıyla kibirli olmayın ve kibirli olmakla övünmeyin. En önemlisi, kibirli olmakla övünen insanlardan uzak durun. Başkalarından el alan, güç devşiren, üstüne bu emanet güçle başkalarını ezen insanlar, sırtlarındaki o el çekilince bir "hiç" olduklarını hatırlayıp depresyona sürüklenirler. Kibir sıklıkla bu sert düşüşün gelişini görmeyi engeller. Dolayısıyla, güç devşireceğinize, bir hiç olmamaya özen gösterin. Gözle görünür ve kalıcı değişimler geçirmemiş, sözleri ve eylemleri tutarsız, sizde tam olarak güven hissi uyandırmayan insanlara - sevgililere, arkadaşlara "ikinci şans" vermeyin. Zamanınız değerli ve kimseye ikinci şans borcunuz yok.  Bir insan en yakınındaki beş kişinin ortalamasıdır. Dolayısıyla, o beş kişiyi çok iyi seçmelisiniz. Özgüven sorunu ya da narsistik yaralanması olan adamlar, hayatlarındaki kadının kendinden daha başarılı, daha güzel, daha eğitimli, daha zeki olmasını, daha çok para kazanm

Philophobia

Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.  Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.  Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu. Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu. Çünkü bunu daha önce yapmıştı. Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.  Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı. Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti. Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir,  mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.  Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu. Bu yüzden sevmemeliydi onu. Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.  Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini. Ne olurdu sevmeseydi onu?  Artık sevilmediği için üzülürdü elbet. Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanıl