Ana içeriğe atla

KADIN.

Kadın Olmak

Nasıl doğuştan ya da sanılanın aksine tek bir geceyle kadın olunamıyorsa, doğuştan adam da olunmaz. Siz sonradan gururlanarak dolu dolu ADAM diyorsunuz. Ben artık aynı takdir tonunu KADIN derken de duymak istiyorum!

Bugün benim serzenişim erkeklerden çok kadınlara...

Sevgili kadınlar! İkinci cins olmayı kabul eden de, kendini olduğundan küçük gören de, karşısındaki her dişiyi ezmeye teşebbüs edecek oğlan çocukları yetiştirip pışpışlayan da sizlersiniz. Hiç kimse size sizden fazla zarar veremez! Cinselliği, aşkı erkek için icat edilmiş gibi gören de, kendini meta yerine koyan, sadece hizmet üzere edilgen kabul eden de, kadınlık küfürmüş gibi konuşulduğunda gözlerini kaçıran da, dedikodu olmasın diye sözlü değilken tek taş alıp takan da sizlersiniz. Evet, uzun zamandır ataerkil olan bir toplumda otoriter babalar ve ezilmiş anneler tarafından yetiştirildiniz belki. Ama bu ezilmişliği kabul eden annelerinizin kaderini yeni baştan yaşamamalısınız. Hele ki bu çağda! Biz artık bir geçiş dönemindeyiz. Yüzünü batıya dönüp, özgürlük için savaşan gençler bir yanda, geleneklerine sıkı sıkı tutunmuş, değişmekten ölesiye korkan gençler öbür yanda. Herkes her kavramı bir yerlere çekiştiriyor. Ama ne olursa olsun kadınlık kavramının ağızlara sakız edilmesine karşıyım. Kadın üzerinden üretilen seksist küfürlere de öyle...

Öyle garip bir ülkedeyiz ki, 68 döneminde özgürlük, eşitlik ve hatta eşcinsellerin hakları için eylemler yapmış bir nesil, kendi kız evlatlarına toplum içinde "genç kadın" demekten utanabiliyor?! Ne için? Evli olmadığı için. Evli olmadan, hatta anne olmadan kadın olunmaması gerektiği dikte edilen bir toplumda yaşıyoruz. Peki kim bunu söyleyenler? Belki başta erkekler, evet. Ama inanın kadınların sesi daha çok çıkıyor kınarken, dedikodu yaparken... Bu öylesine acınası, öylesine zavallı bir durum ki... Kendi esaretinizden memnun, kendi prangalarınıza aşıksınız! Bir başka dünyanın, farklı değer yargılarının olduğunun söylenmesi, yüzyıllardır kendinize yapmış olduğunuz haksızlığı yüzünüze çarptığı için rahatsız oluyor, utanıyor ve bunu gizlemek için karşınızdakinin utanması gerektiğini söylüyor, saldırıyorsunuz. Ne kadar samimiyetsiz olduğunuzun farkında mısınız?

Bir kadın düşünün ki 12 yaşında fazla güzel diye babasınca okuldan alınmış. İçinde okuma isteği hep baki kalmış. 15'inde ona sorulmadan nişanlanmış, sonra yine ona sorulmadan nişanı atılmış. 18'inde de bir başkasıyla evlendirilmiş ve baba erkinden sonra koca erkinin isteği doğrultusunda yaşamış. Şimdi bu kadın, kararları hep başkalarınca verilmiş olan, gerçekten aşkı, cinselliği belki de (hatta kesinlikle) hiç tatmamış olan bu kadın, karşınıza geçip aslında acısını çektiği ve doğru bulmadığı değer yargılarını savunuyorsa, siz onun sesinde babasının ve kocasının yankısını duymaz mısınız?

Ülkemizde kadınlar dudak oynatıyorlar sadece! 

Zalimler kadar mazlumların da hataları var acı çekmelerinde. Sevgili kadınlar, siz birbirinize bu kötülüğü yapmayın. Dudak oynatmayın. İnanmadığınız fikirleri, sorgulamadan ve değişmekten korktuğunuz için onaylamayın. Kendinizi geliştirin, sesinizi çıkarın. Lütfen korkmayın. Ne dışlanmaktan, ne de yalnız bırakılmaktan. Çünkü hiçbirimiz yalnız değiliz.

Siyaset ve Kadın

Birçoğumuz övünürüz ülkemizde kadınlara seçme ve seçilme hakkının diğer birçok Avrupa ülkesinden önce verildiğine dair. Bu hak bize erkekler tarafından verildi. "Buyurun, artık demokrasi var, artık ikinci sınıf vatandaş değilsiniz, seçebilir ve hatta seçilebilirsiniz," denildi. Şaşırdı elbet Türk kadını. Peki sonrasında ne yaptı? Ne kadar aktif katıldı siyasete? Ne yazık ki son yıllara kadar kadın ve siyaset denince akla sadece söyleve gittiği şehirlerin bile isimlerini birbirine karıştıran Tansu Çiller geliyordu. Şimdi yeni kadın siyasi figürlerimiz var ve çok daha güçlü ve kendilerinden eminler. Gezi direnişi sırasında da kadınların aktif rol oynaması oldukça umut vericiydi. Peki bundan sonrası?

Cumhuriyet tarihi boyunca, Türkiye'nin en batısı, en aydın şehri olarak addedilen İzmir İl Sınırları içerisinde CHP'den sadece tek bir kadın belediye başkanı olduğunu biliyor muydunuz? Nurgül Uçar, Seyrek Belediyesi, 1992. 

Neden?

Türkiye genelini geçtim, nüfusun %51'inin kadın olduğu modern denilen İzmir'de kadınların siyasette daha aktif olması gerekmez miydi? CHP %33'lük bir cinsiyet kotası koydu seçimlerde. Buna şimdilik "kadın kotası" deniliyor, mutlaka %33 kadın seçilmek zorunda. Bu zorunluluk bir şeyleri değiştirecek belki fakat... neden kotalarla ya da tepeden inme yasalarla elde ettiğimiz haklarla bir yerlere gelmeye çalışıyoruz? Kadınlar neredesiniz? Nasıl bir masal dinlediniz ve kaç yüzyıldır uyutuluyorsunuz? Siyasette elinizi taşın altına koymazsanız, size dair her şey, haklarınız, kaç çocuk doğuracağınız, kürtaj ya da sezaryen olup olamayacağınız ve kim bilir daha neler, erkekler tarafından belirlenecek. Bunu göremiyor musunuz? Ya da zaten hayatınızın böyle olmasına alıştınız ve umursamıyor musunuz? Bu yerel seçim döneminde İzmir'de belediye başkanı ve meclis aday adayları arasında kadınlar önceki seçimlere göre yüksek sayıda. Aylardır cereyan eden olayların bir sonucu olduğunu düşünüyorum. Ve umarım bir şeyleri iyi yönde değiştirecek. Ancak... ciddi çekincelerim var. 

Ben kendim Urla Belediye Meclisi Aday Adayıyım. Geçtiğimiz hafta İl Kadın Kolları tarafından düzenlenen Kadın Aday Adayları kahvaltısına katıldım. Sayıca daha fazla ve hevesli olmamız çok güzel. Ama, kendi sırası bittikten sonra, adaylar tanıtılmaya devam ederken salonda durmaya bile tahammülü olmayan, böylesine saygıdan yoksun insanlar siyasette yer alamaz, almamalı! Sadece kadınlar için demiyorum, diğer genel toplantılarda da durum içler acısı. Bir toplantı dinlerken, uyarıldığı halde telefonunun sesini kapatmayan, konuşan, bitmeden salondan çıkan, böylesi disiplinden yoksun insanlar nasıl bir şeyleri düzeltebilir ki? Herkesin kendine çeki düzen vermesi gerekli!

Siyasete atılmak isteyen sevgili kadınlar, siz o toplantılarda güne gelmiyorsunuz! Ya da televizyondaki evlendirme programlarına alkış tutmaya gitmiş bir grup kadın değilsiniz! Siyaset yapmaya, fikir üretmeye geliyorsunuz! Lütfen atın üzerinizden bu tozu toprağı, silkelenin. Kendinizi geliştirin. Ayağa kalkın. Yetkin olanlar öne çıksın ve eğer varlığınız yokluğunuzdan daha külfetli olacaksa geride durun ve yalnızca alkış tutun.

Durum nedir?

Kadın, erkekle aynı okulda okuyor, öğretmen, doktor, mimar, mühendis, işçi, memur olabiliyor. Neden Belediye Başkanı ya da Belediye Meclis Üyesi de olmasın? Ataerkil toplum yapısında siyasette kadının işi daha zor evet. Hele ki siyasetin hala akşamın bir vakti kahvehanelerde yapılmaya devam ettiği bir dönemde olunca... Ancak bu uğurda emek veren kadınların söz hakkının da olması için seçilmeleri gerekiyor. Sadece seçme ve seçilme hakkı olması yetmiyor, gördüğünüz gibi. Seçilmediğiniz sürece hiçbir anlamı yok. 

Yıllar önce 8 Mart Dünya Kadınlar gününde sokaktaki kadınlara kırmızı karanfil dağıtan bir delikanlı sert bir kayaya çarpmıştı, onu hatırladım şimdi. Başörtülü bir kız arkadaşımıza doğru karanfili uzatıp "Dünya Kadınlar Gününüz kutlu olsun!" dediğinde, kız "Ben kadın değilim, ne münasebet!" diye terslemiş ve karanfili almayarak ağzının payını verivermişti. Buradan alkışlıyoruz kendisini ve ömür boyu en iffetli kız ödülünü gökten zembille kafasına fırlatıyoruz!

Yine bir başka zaman, orta yaşlarda bir adam konuşurken laf arasında "Siz kadınlar... Çok affedersiniz, bayanlar, hanımlar..." demişti. Çok affedersiniz. Kadın dedi çünkü. Küfür ya. Bana bayan demeyin bak, gerçekten sinir oluyorum. Sonra "Feministler şöyle, böyle..." diye eleştiriyorsunuz. Hayır, durum buysa, ki durum bu, bayan demeyeceksiniz. Kadınlar, kendinize kadın demeyi ve dedirtmeyi öğrenmek zorundasınız. Cinsel yaşamınız kimseyi ilgilendirmez. Ama 30 yaşına gelmişseniz, hiçbir şey yaşamamış bile olsanız, bu hayat deneyimi, mesleki kariyer ve yaşta, kendinize genç kız dedirtemezsiniz. O yaşta adam olamamış birçok erkekten daha kadın oluyorsunuz çünkü.

Kısacası, bugünkü zihniyetle olmaz. Böyle olmaz. Bu şekilde hiçbir yere gidemeyiz. Özellikle sosyal demokrat bir iktidar hedefi mevcutsa, önceliği eğitime ve kadınların sosyal seviyesinin arttırılmasına vermek zorundayız. Herkesi akılcı ve sağduyulu olmaya davet ediyorum. Sevgili erkekler, sizden de öncelikli ricam çok mecbur kalır da küfür edecek olursanız, kadını aşağılar şekilde olmamasına dikkat etmeniz. 

Kafamda duracağına blogumda dursun. Yazdım, rahatladım.
Sevgiler,

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarık

Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi.  Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor.  Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül.  Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum.  Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum:   Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum.  Ama bir süre.   Çünkü benden iyi oyuncular var.  Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy

Bir hiç olmamaya dair.

Kibir, özgüveni değil, özgüven yokluğunu işaret eder. Dolayısıyla kibirli olmayın ve kibirli olmakla övünmeyin. En önemlisi, kibirli olmakla övünen insanlardan uzak durun. Başkalarından el alan, güç devşiren, üstüne bu emanet güçle başkalarını ezen insanlar, sırtlarındaki o el çekilince bir "hiç" olduklarını hatırlayıp depresyona sürüklenirler. Kibir sıklıkla bu sert düşüşün gelişini görmeyi engeller. Dolayısıyla, güç devşireceğinize, bir hiç olmamaya özen gösterin. Gözle görünür ve kalıcı değişimler geçirmemiş, sözleri ve eylemleri tutarsız, sizde tam olarak güven hissi uyandırmayan insanlara - sevgililere, arkadaşlara "ikinci şans" vermeyin. Zamanınız değerli ve kimseye ikinci şans borcunuz yok.  Bir insan en yakınındaki beş kişinin ortalamasıdır. Dolayısıyla, o beş kişiyi çok iyi seçmelisiniz. Özgüven sorunu ya da narsistik yaralanması olan adamlar, hayatlarındaki kadının kendinden daha başarılı, daha güzel, daha eğitimli, daha zeki olmasını, daha çok para kazanm

Philophobia

Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.  Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.  Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu. Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu. Çünkü bunu daha önce yapmıştı. Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.  Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı. Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti. Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir,  mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.  Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu. Bu yüzden sevmemeliydi onu. Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.  Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini. Ne olurdu sevmeseydi onu?  Artık sevilmediği için üzülürdü elbet. Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanıl