Tavlada elim açık oynamayı severim. Hiç akılcı olmayan riskli bir durumdur. Sadece kapı alarak gitmek varken, arada öylesine açık veririm. "Bak, kırarım ama," der karşımdaki. "Kır, canım, ne olacak. Oyun sonuçta.." Öteki türlü çok kontrollü ve sıkıcı gelir bana oyun. Kırarlar genelde. Ama her zaman benim de onları kırma ihtimalim vardır. Hele ki pulları toplamaya başladıkları vakit.. Oyun bitti sandıkları vakit.. Pişman olabilirler kırdıklarına, gerçekten. Çok kırıldım. Ama hiç mars olmadım neyse ki. Oysa kırmasalar da olurdu oyun. Ben de kırmazdım. Ve fakat ille de tek bir kazananı olacaktıysa, yine olurdu.
Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi. Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor. Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül. Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum. Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum: Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum. Ama bir süre. Çünkü benden iyi oyuncular var. Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy
Yorumlar