Ana içeriğe atla

Supreme Bitches*

Bugün de (eski) kız arkadaşlarımızı, kankalarımızı, dost sandıklarımızı gömelim biraz. Gerçekten şu #SATC beni ilişkiler konusunda daha çok düşünmeye itiyor. Dizideki 4 yakın arkadaşa bakarken kendi arkadaşlık ilişkilerimi düşündüm ister istemez. Kadın arkadaşlarımın varlığı hayatımda benim için hep çok önemli olmuştur: fikir alışverişi, eğlence, sohbet, ex-leri ve next-leri gömmek, analiz etmek, kahve falı bakmak derken; hayatın daha ciddi dönemeçlerinde karar alırken birbirimize destek olmak, iyi ve kötü günlerde beraber olmak, yapıcı eleştirilerde bulunmak vb... Daha doğrusu kendi perspektifimden böyle görüyormuşum arkadaşlıklarımı. Ama birçoğunda bunun karşılık bulmadığını, kendi ihtiyaç duydukları süre boyunca ya da sadece iyi günde orada olduklarını yaşayarak deneyimlediğim arkadaşlıklar oldu.

Şimdi izninizle, yıllar içerisinde yaptıkları vefasızlıklar, kıskançlıklar ve hatta doğrudan kötülüklerle benden supreme bitch* unvanı almaya hak kazanan arkadaşlarımı listeliyorum. Bu listeyi üstünlük seviyesine göre değil zaman akışına göre ele aldım;

1- Irmak

Kendisi arkadaşların nasıl arkadan iş çevirebileceği, kendi çıkarı için nasıl seni zarara uğratabileceği, yüzüne gülerken nasıl arkadan yalan dolan konuşabileceğini bana daha ortaokulda öğrettiği için bu unvanı gani gani kazanan bir arkadaştır. Bu kız yüzünden el işi dersinde 5 alacağıma 3 almıştım. Artık nasıl bir saf idiysem bana hasta olduğunu söyleyip keyfinden yapmadığı ödevde benimkine ortak çıkmıştı. Ödevi teslim edene kadar bana inanılmaz şirin davranan kızın, ödevi teslim ettikten sonra o gözlerindeki "ne kadar salaksın" bakışını hiç unutmam. Bir kere doğum günü partisi için sınıfça evine gitmiştik. Dışarıdan gayet modern görünen, genç ve varlıklı bir ailesi vardı. Doğum gününde bile hediye meselesinden ağlama krizlerine girmişti. Artık içeride ne yaşıyorduysa bu arkadaş baya sorunluydu ya da sadece doğuştan kötü bir insandı. Arama mesafe koyunca sınıfta birçok kişiyi bana düşman etmeye çalışmış ama neyse ki başaramamıştı. Bana bu hayat dersini taa o zamandan verdiği için kendisine teşekkür ederim. Bir daha da kimseye hakkımı yedirmedim :)

2- Güldane

Bu arkadaşla da lise birinci sınıfta çok yakındık. O yaşlardaki kızların genelde ikili gezme olayı vardı. Gül de inanılmaz benmerkezci biriydi. Kalabalık arkadaş gruplarında olmak, beni başkalarıyla paylaşmak istemezdi. Bütün gün onu ve dertlerini dinlemeliydim. Yoksa baya trip atardı. Basket takımından hoşlandığı çocuğun koridorunda yürüyüp oğlanın ve arkadaşlarının davranışlarını analiz ederdik. Off tam bir Amerikan lise gündemi değil mi :) Basketçi çocuklar da voleybolcu kızlarla takılırdı zaten. Ben bir yılın sonunda Gül'ün platonik aşkından ayrılmaya karar verip başka arkadaşlıklara yelken açınca Gül benimle konuşmayı kesti. En son adını hatırlamadığım bir kızla kol kola geziyordu. Gül'e unvanını iletirken, kalabalık arkadaş ortamları içinde birey olmanın önemini bana hatırlattığı için kendisine teşekkür ediyorum :)

3- Gizem

Gizem ortaokuldaki en yakın üç arkadaşımdan biriydi. Diğer ikisi ile hala iyi arkadaşız. Bu olay olduğu zaman Gizem ile de dile kolay 10 yıldır yakın arkadaştık. O zamanki sevgilim, Gizem'in sevgilisi ve ikimiz iyi bir dörtlü olmuştuk ve birçok programı beraber yapıyorduk. Ancak ilişkim iyi gitmiyordu ve bir noktada bitirdim. Olayları en yakından izleyen "dostum" olarak kendisine haber verdiğimde beni suçlamış ve "yıllık izinlerini birlikte çıkacağımız tatil programına göre" aldığını söylemişti. Doğru ya, nasıl yaz başında ayrılırdım, tatili ne olacaktı şimdi?! İnanılmaz benmerkezci, empati yoksunu ve bencil bir insan olduğunu anladığım o günün sonunda bir değil toplamda üç kişiden ayrılmış oldum. Gizem ve eski sevgilim o zamandan beri hala çok yakın arkadaşlar. Doğrusu birbirlerine uyumlu karakterler olduklarına ben de şahidim. Voleybolcu arkadaşıma unvanını smaç olarak iletiyorum :)

4- Hazel

İlkokul arkadaşım Hazel aslında bana doğrudan bir kötülük yapmadı. İyi ama hep sorunları olan bir arkadaşım oldu. Dünyayı farklı algılıyordu. Sosyal medyada gördüğü her şeye inanıyordu. İnsanlar açıktan kötü bir duygu ya da düşünce paylaşmadığı için kendi hariç herkesin çok mutlu hayatlar yaşadığına inanıyordu. 15 yıllık arkadaşlığımız ardından bir gün benim arkadaş ortamımda tanışıp aşık olduğu ve kalbini kıran bir adam yüzünden (tanıştırdığım için) beni suçladı. Ben de hayatının sorumluluğunun ona ait olduğunu ve benimle bu şekilde konuşamayacağını belirttim. Ancak hayatının ve mutsuzluğunun sorumluluğunu almak, sorunu 3. kişilerde bulmaktan daha zor olduğu için Hazel ben dahil bütün eski arkadaşlarıyla ilişkisini bitirdi ve yeni bir başlangıç yaptı. Umarım şimdi daha mutludur. 

5- Selnur-Elif-Çağlagül

Bu arkadaşlarla 15 yıl kadar önce Urla İskele'de üniversite günlerimde tanıştık ve uzun süre yakın arkadaş olduk. Özellikle Selnur'un ayrı bir yeri vardı benim için. Karşı siteden komşumuzdu ve ailecek görüşürdük. Zaten mesele de birbirimizin evine ve ailesine bu kadar yakınken bu kadar vefasız olmasıydı. Evimizden çıkmayan bu arkadaşların üçü de anneannemin vefatında bir whatsapp grup mesajıyla başsağlığı diledi. Anneanneme "Sermin anneanne" diyen Selnur, anneannemin vefatından 1 ay sonra düğünü olduğu için, değil kalkıp gelmek, bir telefon dahi etmedi. Annesinin söylediğine göre "morali bozulurmuş". Ben de düğününe gitmedim ve kutlamadım. Aylar sonra bir cesaret beni aradığında ise açmadım.

Elif'in ise bu olaydan 1 yıl önce babası vefat ettiğinde sadece cenazeye gitmekle kalmamış, babası için düzenlenen fidan dikim etkinliğine bile katılmıştım. Elif "cenazeler onu kötü yaptığı için" gelmediğini yazmıştı. Herhalde telefon da kötü yapıyordu. Yine de aralarında benimle arkadaş kalmaya en çok uğraşan o oldu. 6 yıldır ara ara arkadaşlık teklifi gönderir bana. Ama bence artık gerek yok. 

Üçü arasında en içten pazarlıklısı ise Çağlagül çıktı. Yüzünde gülücükler incecik sesiyle bu kadar samimiyetsiz konuşan başka bir insan tanımadım. Bu konuda duyarsız ve vefasız olmasının yanı sıra benim arkamdan çevirdiği başka işler de vardı. Urla'daki eczanesine gelecek müşteri sayısını artırmak için katıldığı meclis üyeliği sürecinde beni rakip görmüş ve arkamdan kulis yapmıştı. 2 ay önce Urla'da tanımazdan geldim kendisini. Hiç de üzgün değilim. Bu unvan da aralarında en çok ona yakışıyor.

6- Ezgi-Ceren

En beklemediğim bu ikili beni oldukça üzen bir vefasızlık örneği gösterdiler. Liseden beri arkadaş olup, yüksek lisans için İstanbul'a taşındığım 3 yıllık süreçte çok yakınlaşmıştık. Canım Alya'mla beraber şahane bir dörtlü olmuştuk. Tıpkı #SATC kadınları gibi. Ben Erasmus ile Barselona'ya gittiğimde yılbaşında 1 haftalığına yanıma gelmişlerdi. Ceren'in şu anki eşi Halil'le orada başarılı bir evlenme teklifi organizasyonu yapmıştık. Ezgi, şu anki eşiyle daha o zaman "ilişkinin adını koyup koymama" krizleri yaşıyordu. İkisinin de mutlu günlerinde İzmir'den kalkıp İstanbul'a giderek yanlarında oldum. İstanbul ziyaretlerimde kalkıp evlerine giderdim. Sonra gittikçe uzaklaşmaya başladılar. İkisi de mimar olan Ezgi ve eşi sosyal medyada "kentsel tasarım yarışmalarında plancıların yarışma sürecine dahil edilmeyip para karşılığında imza attırılmasını etik bulmadığımı" yazmam üzerine (belli ki bunu yapan kişiler olarak) bana cephe aldılar. Resmen 20 yıllık arkadaşımla aram kendilerinin meslek şovenizmi yüzünden bozuldu. İnanılır gibi değildi. Ceren ise İzmir'e taşındı ama işiyle ve bebeğiyle uğraşırken ben aramadığım sürece asla beni aramadı. Sonuç olarak bu eski arkadaşlarımın ikisi de geçen yaz düğünüme değil gelmek, bir telefon dahi etmediler. Üzgünüm ama pandemi telefon etmemenin bahanesi olamaz. Geçtiğimiz aylarda ikisini de sosyal medya hesaplarımdan sildim. Gösterdikleri vefasızlık örneğiyle bu unvanı ne yazık ki sonuna kadar hak ediyorlar. #SATC günlerine yazık oldu. 

7- Sinem

En güncel vefasızlık örneğini, akademik kıskançlığı ve hatta doğrudan kötü niyeti gördüğüm kişi, 15 yıllık mazimin olduğu ve yine zamanında evimden çıkmayan bir insandan, üniversite sınıf arkadaşım ve şu anki iş arkadaşımdan gördüm. Evet, aynı okulda çalışıyoruz ama 1 yıldır konuşmuyoruz. 

Biz üniversitedeyken diğer arkadaşlar bana gelip "nasıl ona tahammül edebildiğimi" sorduklarında hep iyi bir yanını bulup çıkarmaya çalışırdım. Bütün sivriliğine, ukalalığına, bilmediği konularda bilgiçlik taslamasına rağmen geçen yıla kadar da bunu yapmaya devam ettim. Ama artık bir noktada, kat görevlileriyle, sekreterlerle dedikodumu yapan; beni her fırsatta gözüne girmek istediği Dekan'a şikayet eden bir insana bakıp iyi bir özellik düşünemediğimi fark ettim. Bunun üzerine bütün iletişimimi profesyonel seviyeye çektim. Bundan müthiş rahatsızlık duydu. Ardından geçen yaz düğünüme çağırmama rağmen, pandemi sebebiyle öncesinde 30 kişiyle yaptığımız nikaha "yakın dostum olarak" davet edilmemesini bahane edip beni sosyal medyasından sildi. Daha doğrusu öyle yapmış, bunu da bölüm sekreterinin aktarımıyla diğer iş arkadaşımdan öğrendim :) Neden diye sormadım, dolayısıyla o da söyleyemedi. Doğrusu aramızdaki iletişimi komple keserek bana büyük bir iyilik yapmış oldu. Ancak gerçek sebebin nikahım olmadığını bence ikimiz de çok iyi biliyoruz. Yaptıklarıyla yüzleşmekten kaçan eski dostuma yeni unvanını saygılarımla iletiyorum: Doç. Dr. Supreme Bitch*

**Neyse ki hala hayatımda olan birçok canım kadın arkadaşım var. Bu yeterince uzun bir post olduğu için artık burada bırakıyorum. Ancak yaprak dökümü insan hayatında gerekli ve büyük bir rahatlama sağlıyor. Bu yukarıdaki arkadaşlara da benim hayatımdan uzak mutlu hayatlar diliyorum. Ve son olarak, bir Supreme Bitch* unvanı da kendime veriyorum. 

Ne sandınız beni, kendini bilmez mi? :)

Sevgiler,

Sex And The City #SATC


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarık

Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi.  Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor.  Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül.  Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum.  Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum:   Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum.  Ama bir süre.   Çünkü benden iyi oyuncular var.  Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy

Bir hiç olmamaya dair.

Kibir, özgüveni değil, özgüven yokluğunu işaret eder. Dolayısıyla kibirli olmayın ve kibirli olmakla övünmeyin. En önemlisi, kibirli olmakla övünen insanlardan uzak durun. Başkalarından el alan, güç devşiren, üstüne bu emanet güçle başkalarını ezen insanlar, sırtlarındaki o el çekilince bir "hiç" olduklarını hatırlayıp depresyona sürüklenirler. Kibir sıklıkla bu sert düşüşün gelişini görmeyi engeller. Dolayısıyla, güç devşireceğinize, bir hiç olmamaya özen gösterin. Gözle görünür ve kalıcı değişimler geçirmemiş, sözleri ve eylemleri tutarsız, sizde tam olarak güven hissi uyandırmayan insanlara - sevgililere, arkadaşlara "ikinci şans" vermeyin. Zamanınız değerli ve kimseye ikinci şans borcunuz yok.  Bir insan en yakınındaki beş kişinin ortalamasıdır. Dolayısıyla, o beş kişiyi çok iyi seçmelisiniz. Özgüven sorunu ya da narsistik yaralanması olan adamlar, hayatlarındaki kadının kendinden daha başarılı, daha güzel, daha eğitimli, daha zeki olmasını, daha çok para kazanm

Philophobia

Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.  Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.  Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu. Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu. Çünkü bunu daha önce yapmıştı. Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.  Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı. Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti. Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir,  mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.  Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu. Bu yüzden sevmemeliydi onu. Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.  Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini. Ne olurdu sevmeseydi onu?  Artık sevilmediği için üzülürdü elbet. Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanıl