Ana içeriğe atla

Kızıma...

Tarih yukarıdaki tarih değil

Ama o mutluluğumun tarihi

Ve başlangıç

Kızım oldu, Dalya'm

Dalya'm oldu, kızım benim

Ve annesiyle

İki kız evlat sahibi oldum

Mutluluğumun başlangıcı

İşte bu tarihtir 

Oysa yazdığım bu tarih değil


-Serdar Hazar, 1987


***

Sen geldin gönlümde çiçekler açtı

Doğa şarkı söyledi ilk ses duyulunca

Titredi ellerim heyecanla dokununca

Bezgin usum ve deli gönlüm neşe saçtı

Tarifsiz bir anlam girdabına kapıldı

Yılların küskünlüğünü unuttu gönül

Sanki yaşanmamış gibi başladı ömür

Ve artık umut bahçesinin kapıları açıldı

Sen geldin, yaşama anlam geldi

Umut bahçesinde ellerim dolu çiçek

Geldin, hiç korkma doğa seni sevecek

Gam bitti artık, kızım geldi, hoş geldi


-Serdar Hazar, Ekim 1986


***


Hiç durmuyorsun sen

Her yerin kıpır kıpır

Hiç memnun değilsindir

Hem güler hem ağlarsın sen

Ne konuşabilirsin daha

Ne de yürüyebilir

Oysa mavi gözlerinde var deha

Hiç memnun değilsindir

Velakin çok tatlısın sen

Hem de çok güzelsin

Güldüğün zaman gamzelerin

Minik gölgedir yüzüne


-Serdar Hazar, Mayıs 1987


***


Dünyada güzel ne varsa

Hep sende toplanmış

Bir çiçek kokusu

Bir arı vızıltısı

Ve deniz mavisi

Sema beyazlığı

Alacakaranlık

Doğan güneş ve sen

Hep sende

Sevginin zerreleri

Sevilmenin mutluluğu

Seni seyretmek yeter

Ölmek istememek için...


-Serdar Hazar, 1987


***


Çok gevezesin ama tatlısın

Hayır, uslu değil sen yaramazsın

Lakin hem güzelsin ve çok başkasın

Başa çıkılmaz çünkü sen Dalya'sın


-Serdar Hazar, 1987




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarık

Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi.  Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor.  Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül.  Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum.  Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum:   Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum.  Ama bir süre.   Çünkü benden iyi oyuncular var.  Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy

Bir hiç olmamaya dair.

Kibir, özgüveni değil, özgüven yokluğunu işaret eder. Dolayısıyla kibirli olmayın ve kibirli olmakla övünmeyin. En önemlisi, kibirli olmakla övünen insanlardan uzak durun. Başkalarından el alan, güç devşiren, üstüne bu emanet güçle başkalarını ezen insanlar, sırtlarındaki o el çekilince bir "hiç" olduklarını hatırlayıp depresyona sürüklenirler. Kibir sıklıkla bu sert düşüşün gelişini görmeyi engeller. Dolayısıyla, güç devşireceğinize, bir hiç olmamaya özen gösterin. Gözle görünür ve kalıcı değişimler geçirmemiş, sözleri ve eylemleri tutarsız, sizde tam olarak güven hissi uyandırmayan insanlara - sevgililere, arkadaşlara "ikinci şans" vermeyin. Zamanınız değerli ve kimseye ikinci şans borcunuz yok.  Bir insan en yakınındaki beş kişinin ortalamasıdır. Dolayısıyla, o beş kişiyi çok iyi seçmelisiniz. Özgüven sorunu ya da narsistik yaralanması olan adamlar, hayatlarındaki kadının kendinden daha başarılı, daha güzel, daha eğitimli, daha zeki olmasını, daha çok para kazanm

Philophobia

Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.  Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.  Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu. Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu. Çünkü bunu daha önce yapmıştı. Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.  Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı. Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti. Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir,  mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.  Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu. Bu yüzden sevmemeliydi onu. Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.  Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini. Ne olurdu sevmeseydi onu?  Artık sevilmediği için üzülürdü elbet. Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanıl