The world is on fire and no one can save me but you It's strange what desire will make foolish people do I'll never dream that I'd meet somebody like you I'll never dream that I'd lose somebody like you No I don't want to fall in love (this world is only gonna break your heart) No I don't want to fall in love (this world is only gonna break your heart) With you What a wicked game to play to make me feel this way What a wicked thing to do to let me dream of you What a wicked thing to say you'll never feel this way What a wicked thing to do to make me dream of you And I don't want to fall in love (this world is only gonna break your heart) No I don't want to fall in love (this world is only gonna break your heart) With you
Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi. Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor. Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül. Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum. Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum: Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum. Ama bir süre. Çünkü benden iyi oyuncular var. Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy
Yorumlar