Ana içeriğe atla

Neden O'nu Seçtim?

Evlenmek için doğru insanı nasıl seçeceğiz? Karşımızdaki adam/kadın kavun değil ki koklayalım! Ancak Psikiyatr Dr. Gülcan Özer karşımızdaki insanın kokusunu alabileceğimizi, hatta almamız gerektiğini söylüyor. Karşımızdaki kişi ile onun kokusunu alabilecek, onu gerçekten tanıyabilecek kadar hikaye biriktirmiş olmamız lazım. Çünkü yaşayacağımız şeyler, zaten yaşamakta olduğumuz şeylere çok benzeyecek. Bunu öngörebilmemiz lazım.

Aşık olduğunuz biriyle evlenin, ancak aşıkken evlenmeyin.

Çünkü aşk gözümüzü kör eder. Tehlike işaretlerini görmez ya da umursamaz oluruz. Partnerimizin bilinmez yönleri başta ilişkiye heyecan ve lezzet katsa da, uzun vadede onu tanımaya ihtiyaç duyarız. Bu ihtiyaç duyduğumuz yakınlık, içtenlik, muhabbet -duygusal ve bedensel muhabbet-, kişilerin birbirini istemesi ve istemeye devam etmesi, cinsellik.. İlişkinin uzun soluklu olup olmayacağının izlerini baştan verir. Evliliğin başarılı olup olmayacağının en belirgin izi, duygusal ve bedensel muhabbetin ve iletişimin sürekliliğidir. Eskilerin bir bildiği var ki "Muhabbetiniz bol olsun" derler. Yani çok önemlidir muhabbet.

Evliliğin fiziksel omurgası sadakat, duygusal omurgası nezakettir.

Evliliğe karar vermeden önce birkaç soru üzerinde düşünmemiz gerekiyor:

  • Kimi seçeceğim?
  • Ne kadar emek vereceğim?
  • Ne kadar arzuluyorum?
  • Ne kadar samimiyet ve yakınlık hissediyorum?

Gülcan Hanım, cinsel hayatta emekçiler ve konformistler olduğunu söylüyor. Ancak, emek olmadan yemek olmayacağı gibi; yan gelip yatmak, çabalamamak, ilişkiyi kendi haline bırakmak kaçınılmaz olarak ateşin sönmesiyle sonuçlanır. Tek kişinin çabası yetmez. Bu asla değişmeyecek bir kuraldır. 

Gülcan Hanım da benim gibi hayatta herkesin en az bir kere evlenmesi gerektiğini düşünüyor :) Hiç olmazsa kişi kendini daha iyi tanır, diyor. Ya da Sokrat'ın dediği gibi, en kötü Filozof oluruz :) 

Nihayetinde evlilik, hayatımızdaki en önemli seçimlerden biri. Bu yüzden karşımızdaki kişiyi gerçekten neden seçtiğimizi iyi anlamalıyız. 

Sevgiyle,

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarık

Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi.  Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor.  Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül.  Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum.  Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum:   Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum.  Ama bir süre.   Çünkü benden iyi oyuncular var.  Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy

Bir hiç olmamaya dair.

Kibir, özgüveni değil, özgüven yokluğunu işaret eder. Dolayısıyla kibirli olmayın ve kibirli olmakla övünmeyin. En önemlisi, kibirli olmakla övünen insanlardan uzak durun. Başkalarından el alan, güç devşiren, üstüne bu emanet güçle başkalarını ezen insanlar, sırtlarındaki o el çekilince bir "hiç" olduklarını hatırlayıp depresyona sürüklenirler. Kibir sıklıkla bu sert düşüşün gelişini görmeyi engeller. Dolayısıyla, güç devşireceğinize, bir hiç olmamaya özen gösterin. Gözle görünür ve kalıcı değişimler geçirmemiş, sözleri ve eylemleri tutarsız, sizde tam olarak güven hissi uyandırmayan insanlara - sevgililere, arkadaşlara "ikinci şans" vermeyin. Zamanınız değerli ve kimseye ikinci şans borcunuz yok.  Bir insan en yakınındaki beş kişinin ortalamasıdır. Dolayısıyla, o beş kişiyi çok iyi seçmelisiniz. Özgüven sorunu ya da narsistik yaralanması olan adamlar, hayatlarındaki kadının kendinden daha başarılı, daha güzel, daha eğitimli, daha zeki olmasını, daha çok para kazanm

Philophobia

Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.  Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.  Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu. Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu. Çünkü bunu daha önce yapmıştı. Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.  Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı. Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti. Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir,  mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.  Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu. Bu yüzden sevmemeliydi onu. Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.  Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini. Ne olurdu sevmeseydi onu?  Artık sevilmediği için üzülürdü elbet. Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanıl