Ana içeriğe atla

neden?


benim birkaç sorum var:



  1. demokratik bir ülkede çok normal karşılanması gereken, hükümet karşıtı protestolara neden sanki darbeymişçesine bir korkuyla ve can havliyle karşı saldırıda bulunulur? burada birçok protesto görüyorum, polis hiçbirine müdahale etmiyor. protesto ANAYASAL haktır!
  2. bu protesto sırasında, gereksiz yere ve fazlaca kullanılan biber gazı nedeniyle, suçsuz yere ölen Metin LOKUMCU için yapılan bir başka protestoda, "demoktatik" ülkenin evlatlarından Dilşat AKTAŞ, sadece protesto ettiği için polis tarafından ölesiye dayak yerken (ve ayrıca sakat kalmıştır), onu korumaya çalışan genç bir adam, Çağdaş ERSOY, protestoda bulunduğu ve şiddet gören bir kadını korumaya çalıştığı için nasıl "terör örgütü üyesi" suçlamasıyla içeri alınır?
  3. hapiste mecburen saçları kısa kesildiği için, ona moral olsun diye saçlarını kestirip fotoğraflarını gönderen arkadaşlarının evleri neden basılır ve onlar da "terör örgütü üyesi" suçlamasıyla içeri alınır? "saçı kısa kestirmek" terör örgütüne üye olma suçuna kuvvetli delil olarak nasıl sayılır?
  4. terörle bu kadar dertli olan hükümet ve hükümetin askeri (!) polis ve hükümetin yasaları, bu arada katil hizbullahçıları nasıl ve neden serbest bırakır? onlar terör örgütü üyesi ve ayrıca katil değil midir? değilse nedirler?
  5. bütün bu olanlara rağmen bu ülkenin iyi durumda olduğuna ve iyiye gittiğine kim, neden inanır?


bunu bana açıklayabilecek biri var mı??

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

4/4

Bu akşam Netflix'te "The Life List" isimli bir film izledim. Dram ve rom-com karışımı bir aile filmiydi. Filmin bir yerinde partnerinizin sizin için doğru kişi olup olmadığını belirlemeniz için 4 soru sormanız gerektiğinden bahsediyordu; Nazik biri mi? Onunla dürüstçe ve sansürsüz konuşabiliyor musun? En iyi versiyonuna ulaşman için seni teşvik ediyor mu? Onu çocuklarının babası olarak hayal edebiliyor musun? Elbette çok eksik ama çok yerinde sorular.  Neden sonra fark ettim ki benim için 4/4'lük olan biri için ben 4/4'lük olmayabilirim. Ama bu beni daha az sevilmeye layık yapmaz. Çünkü ben, yeterliyim .  Ben, olduğum halimle sevilmeyi ve seçilmeyi hak ediyorum.  Ben, benimle birlikte bir gelecek hayal edilmesine layığım.  Partnerimin de hayal ettiğim geleceği hayal etmesini istiyorum.. ya da.. bunu isteyen bir partner istiyorum. Sevgiyle..