Ana içeriğe atla

Sinnerman


Oh Sinnerman, where you gonna run to? Sinnerman, where you gonna run to? Where you gonna run to? All along dem day. Well I run to the rock, please hide me! I run to the rock, please hide me! I run to the rock, please hide me, Lord! All along dem day. But the rock cried out, I can't hide you. The rock cried out, I can't hide you. The rock cried out, I ain't gonna hide you guy. All along dem day. I said, Rock, what's a matter with you rock? Don't you see I need you, rock? Lord, Lord, Lord.. All along dem day. So I run to the river, it was bleedin'. I run to the sea, it was bleedin'. I run to the sea, it was bleedin'. All along dem day. So I run to the river, it was boilin'. I run to the sea, it was boilin'. I run to the sea, it was boilin'. Along dem day. So I run to the Lord, please hide me Lord! Don't you see me prayin'? Don't you see me down here prayin'? But the Lord said, go to the devil. The Lord said, go to the devil. He said, go to the devil. All along dem day. So I ran to the devil, he was waitin'. I ran to the devil, he was waitin'. Ran to the devil, he was waitin'. All on that day. I cried - POWER!!!!!!! (Power to da Lord) Bring down, (Power to da lord), POWER!!! (power to da lord) ...
Oh yeah, Woh yeah, Woh yeah ... Well I run to the river, it was boilin'. I run to the sea, it was boilin'. I run to the sea, it was boilin'. All along dem day. So I ran to the Lord. I said, Lord hide me, please hide me! Please help me! Along dem day. He said, child, where were you? When you oughta been prayin'? I said, Lord, Lord, hear me prayin'! Lord, Lord, hear me prayin'! Lord, Lord, hear me prayin'! All along dem day. Sinnerman you oughta be prayin'. Oughta be prayin', Sinnerman. Oughta be prayin'. All on that day. I cried - POWER!!!!!!! (Power to da Lord) Go down (Power to da Lord) POWER!!!!!!! (Power to da Lord)  Power, Power, Lord. Don't you know I need you Lord? Don't you know that I need you? Don't you know that I need you? Power, Lord!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarık

Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi.  Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor.  Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül.  Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum.  Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum:   Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum.  Ama bir süre.   Çünkü benden iyi oyuncular var.  Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy

Bir hiç olmamaya dair.

Kibir, özgüveni değil, özgüven yokluğunu işaret eder. Dolayısıyla kibirli olmayın ve kibirli olmakla övünmeyin. En önemlisi, kibirli olmakla övünen insanlardan uzak durun. Başkalarından el alan, güç devşiren, üstüne bu emanet güçle başkalarını ezen insanlar, sırtlarındaki o el çekilince bir "hiç" olduklarını hatırlayıp depresyona sürüklenirler. Kibir sıklıkla bu sert düşüşün gelişini görmeyi engeller. Dolayısıyla, güç devşireceğinize, bir hiç olmamaya özen gösterin. Gözle görünür ve kalıcı değişimler geçirmemiş, sözleri ve eylemleri tutarsız, sizde tam olarak güven hissi uyandırmayan insanlara - sevgililere, arkadaşlara "ikinci şans" vermeyin. Zamanınız değerli ve kimseye ikinci şans borcunuz yok.  Bir insan en yakınındaki beş kişinin ortalamasıdır. Dolayısıyla, o beş kişiyi çok iyi seçmelisiniz. Özgüven sorunu ya da narsistik yaralanması olan adamlar, hayatlarındaki kadının kendinden daha başarılı, daha güzel, daha eğitimli, daha zeki olmasını, daha çok para kazanm

Philophobia

Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.  Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.  Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu. Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu. Çünkü bunu daha önce yapmıştı. Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.  Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı. Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti. Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir,  mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.  Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu. Bu yüzden sevmemeliydi onu. Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.  Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini. Ne olurdu sevmeseydi onu?  Artık sevilmediği için üzülürdü elbet. Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanıl