Ana içeriğe atla

Baba ne işe yarar?

Baba ne işe yarar?

Geçen gün yolda bir uçurtma görünce aklıma düştü. Hiç uçurtma uçurmamışım hayatımda. Ehliyetim var ama bana araba kullanmayı kimse öğretmedi. Uzun yıllardır görüşmediğimiz bir akrabamız olmasa hiç Yamanlar'a pikniğe gitmeyecektim. Bisiklet sürmeyi eniştem (manevi babam) öğretti. Ama onda da pek iyi sayılmam. Yıllar önce düştükten sonra bir daha binmedim. Kelimenin tam anlamıyla, hiç baba parası yemedim. Çekirdek aile denen şeyi kuzenlerimin ailelerinde gözlemleyip deneyimledim. Birbiriyle sürekli atışan anne-babalar oldukça eğlenceliydi. Hepsi birbirini sever ve sayardı. Sağolsunlar bu geniş aile ben çocukken bana yetim olduğumu hiç hissettirmedi. Yani çoğu zaman.

Doğruyu söylemek gerekirse babasını sonradan kaybeden çocukların yoksunluğunu duymadım ama bir şeylerin eksik olduğunu hep hissettim. Bazen arkadaşlarım bana "Hangisi daha kötü?" diye sorarlar. Bilemem ki. Ben daha 8 aylık, kendisi de 35 yaşındayken, yani benim bugün olduğum yaştayken, babam bu dünyadan göçüp gitmeyi tercih etti. Yine de arada oyun parkında kızlarıyla oynayan babaları görmesem ve gördüğümde gözlerim dolmasa, babamın varlığı, yani bir zamanlar var olduğu ve artık olmadığı, aklıma gelmezdi bile. Geniş anne ailem beni severdi. Dışa dönük ve neşeli bir çocuktum. Az buçuk tuttuğunu koparan bir yetişkin de oldum. Sırtımı birine yaslamaya güvenemediğim için çok çalıştım. Annem yaslamıştı da ne olmuştu? Yaşamı hep kederle doluydu. Ben hariç. Benden hiç pişman olmamıştı. Ben onun yaşamının en sevinçli varlığıydım. Her şeye rağmen. Bunu bilmek bile insanı mutlu kılmaya yeter aslında. En azından çocukken.

Ergenlik dönemimde babama çok öfkelendim. Annemi yalnız, beni de babasız bıraktığı, kısacası bir işe yaramadığı için hayal kırıklığı duyuyordum. Büyüdükçe onun için üzülmeye başladım ve bir gün mezarını ziyaret ettim. Kendimce onunla barıştım. Şimdi ise onu anladığımı düşünüyorum. En azından anlamaya çalışıyorum. Neredeyse yaşadığı o sıkışmışlık hissini seziyorum bile diyebilirim. Kim bilir hangi problemleriyle baş edemediği için pençesine düştüğü alkolizmin onu her geçen gün nasıl dibe çektiğini ve en nihayetinde daha 35 yaşındayken yorgun, çok yorgun hissettiğini sezebiliyorum. Potansiyelini göremediği ve bir çıkış yolu bulamadığı için çok üzgünüm.

Ama bugün hala düşünüyorum işte, baba ne işe yarar, ben neden bundan mahrum bırakıldım diye. Sadece bir uçurtma gördüğüm için üstelik. Rengarenk, neşeli, özgür bir uçurtma. Belki hiç geçmeyecek bu eksiklik hissi. Yoksunluk değil ama. Olan bir şeyi kaybetmedim çünkü hiç olmadı. Ama benliğimin yarısının kaynağını tanımıyorum. Hala kendimi tamamen çözemediğimi hissediyorum bazen. Bir tamamlanmamışlık hissi oluyor. Sonra işte parkta çocuklarıyla oynayan babaları görüyorum. Bakışlarımı kaçırmazsam gözlerim doluyor yine. Bu yaşımda bile.

Oysa ihtiyacım yok artık kimseye. Ama işte... Var mı yoksa? Ya da var mıydı?

Baba dediğin ne işe yarar sahi?




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarık

Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi.  Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor.  Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül.  Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum.  Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum:   Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum.  Ama bir süre.   Çünkü benden iyi oyuncular var.  Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy

Bir hiç olmamaya dair.

Kibir, özgüveni değil, özgüven yokluğunu işaret eder. Dolayısıyla kibirli olmayın ve kibirli olmakla övünmeyin. En önemlisi, kibirli olmakla övünen insanlardan uzak durun. Başkalarından el alan, güç devşiren, üstüne bu emanet güçle başkalarını ezen insanlar, sırtlarındaki o el çekilince bir "hiç" olduklarını hatırlayıp depresyona sürüklenirler. Kibir sıklıkla bu sert düşüşün gelişini görmeyi engeller. Dolayısıyla, güç devşireceğinize, bir hiç olmamaya özen gösterin. Gözle görünür ve kalıcı değişimler geçirmemiş, sözleri ve eylemleri tutarsız, sizde tam olarak güven hissi uyandırmayan insanlara - sevgililere, arkadaşlara "ikinci şans" vermeyin. Zamanınız değerli ve kimseye ikinci şans borcunuz yok.  Bir insan en yakınındaki beş kişinin ortalamasıdır. Dolayısıyla, o beş kişiyi çok iyi seçmelisiniz. Özgüven sorunu ya da narsistik yaralanması olan adamlar, hayatlarındaki kadının kendinden daha başarılı, daha güzel, daha eğitimli, daha zeki olmasını, daha çok para kazanm

Philophobia

Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.  Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.  Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu. Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu. Çünkü bunu daha önce yapmıştı. Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.  Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı. Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti. Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir,  mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.  Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu. Bu yüzden sevmemeliydi onu. Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.  Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini. Ne olurdu sevmeseydi onu?  Artık sevilmediği için üzülürdü elbet. Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanıl