Ana içeriğe atla

Mutlu Olduğumuz Yere Kanat Açan Adamlar

Canım Şafak ablam dün güzel bir tabir kullandı sohbet ederken: "Mutlu olduğunuz yere kanat açan adamlar"... 

Öyle ki, bu adamlar, bizim mutlu olduğumuz şehirlere, mekanlara, insanlara doğru çekilirler. Koşarak, ve hatta uçarak gelirler ki, hayatlarımıza dahil olsunlar, bizimle birlikte deneyimleyebilsinler bu yerleri. Bu adamlar bizi mutlu etmek, mutlu görmek isterler. Gözlerimizdeki o ışıltının hala orada olup olmadığını takip ederler. Velev ki dalıp gittik, hemen "Ne oldu? Neyin var?" diye sorarlar. Bizimle ilgilenirler. Bu ilgi sahte bir ilgi değildir. Karşılıklı bir ilgi değildir. Aman dur onunla ilgileneyim de o da benimle ilgilensin diye gösterilmiş bir ilgi değildir. Samimi bir ilgidir. Çünkü bu adamlar aslında bizi seviyordur. Ve hatta belki aşıktırlar bize. Kendi tercihleriyle mekan değiştirmeleri, karar değiştirmeleri, hayat değiştirmeleri bu yüzdendir. Bu durum büyük bir motivasyon kaynağıdır tümden bir sebep olmasa da. Ki tüm sebebin bu olmaması da iyidir aslında. 

Bakın, böyle adamlar varlar

Ancak biz bazen o kadar örselenmiş ve hayal kırıklığına uğramış oluruz ki, çok korkarız. Kafamız karışır. Daha önce de gözümüzün ışıltısını izleyen adamlar görmüşüzdür. Ancak bir süre sonra bu adamların yüzümüze bile bakmadığını, masadaki tuzu uzatmasını istemek için seslendiğimizde mesela, sesimizi bile duymadığını deneyimlemişizdir. Sevgisizliği, ilgisizliği deneyimlemişizdir. Sonra her şeyin nasılsa bir gün biteceğine, aşkın, sevginin, her şeyin zamana bağlı ve göreceli olduğuna dair bir inanç geliştirmişizdir. Çünkü bir zamanlar bildiğimiz, bildiğimizi düşündüğümüz, bildiğimizden emin olduğumuz şeylerin aslında hiç de öyle olmadığı söylenmiştir bize. Algımızdan şüphe eder hale gelmişizdir. 

Ama yine de, böyle adamlar varlar

Ve umarım karşımıza çıkarlar ve mutlu olduğumuz yere kanat açarlar. 

Ve belki bizim de ayaklarımızı yerden keserler. Yine

Çünkü düşmek ihtimali olsa da, uçmak ihtimali çok güzel.

Çünkü Malefiz'in kanatları kesildiyse de, yeniden yerine takıldılar.

Ve bizim kanatlarımız kırılmış olsa da, iyileşebilirler. 

İyileşebiliriz. İyileşiyoruz.

Sevgiyle,

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarık

Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi.  Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor.  Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül.  Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum.  Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum:   Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum.  Ama bir süre.   Çünkü benden iyi oyuncular var.  Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy

Bir hiç olmamaya dair.

Kibir, özgüveni değil, özgüven yokluğunu işaret eder. Dolayısıyla kibirli olmayın ve kibirli olmakla övünmeyin. En önemlisi, kibirli olmakla övünen insanlardan uzak durun. Başkalarından el alan, güç devşiren, üstüne bu emanet güçle başkalarını ezen insanlar, sırtlarındaki o el çekilince bir "hiç" olduklarını hatırlayıp depresyona sürüklenirler. Kibir sıklıkla bu sert düşüşün gelişini görmeyi engeller. Dolayısıyla, güç devşireceğinize, bir hiç olmamaya özen gösterin. Gözle görünür ve kalıcı değişimler geçirmemiş, sözleri ve eylemleri tutarsız, sizde tam olarak güven hissi uyandırmayan insanlara - sevgililere, arkadaşlara "ikinci şans" vermeyin. Zamanınız değerli ve kimseye ikinci şans borcunuz yok.  Bir insan en yakınındaki beş kişinin ortalamasıdır. Dolayısıyla, o beş kişiyi çok iyi seçmelisiniz. Özgüven sorunu ya da narsistik yaralanması olan adamlar, hayatlarındaki kadının kendinden daha başarılı, daha güzel, daha eğitimli, daha zeki olmasını, daha çok para kazanm

Philophobia

Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.  Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.  Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu. Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu. Çünkü bunu daha önce yapmıştı. Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.  Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı. Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti. Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir,  mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.  Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu. Bu yüzden sevmemeliydi onu. Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.  Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini. Ne olurdu sevmeseydi onu?  Artık sevilmediği için üzülürdü elbet. Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanıl