Isn't it rich, are we a pair / Me here at last on the ground / You in mid-air / Send in the clowns / Isn't it bliss, don't you approve / One who keeps tearing around / One who can't move / Where are the clowns / Send in the clowns / Just when I'd stopped opening doors / Finally knowing the one that I wanted was yours / Making my entrance again with my usual flair / Sure of my lines / No one is there / Don't you love a farce / My fault I fear / I thought that you'd want what I want / Sorry my dear! / But where are the clowns / There ought to be clowns / Don't bother, they're here / Isn't it rich, isn't it queer / Losing my timing this late in my career / And where are the clowns / Quick send in the clowns / Well, may be next year..
Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi. Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor. Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül. Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum. Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum: Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum. Ama bir süre. Çünkü benden iyi oyuncular var. Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy
Yorumlar